Bir gün, dükkânın kapısı hafifçe aralandı. İçeri yaşlı bir adam girdi. Adamın elinde, eskimiş, tuşları silinmiş bir cep telefonu vardı. Bu telefon, yıllar önce piyasaya sürülen ilk modellerden biriydi; artık kimsenin kullanmadığı, modern cihazlarla kıyaslanamayacak kadar basit bir telefondu.
Yaşlı adam telefonu Hüseyin Usta’nın önüne koydu ve “Bunu tamir edebilir misin?” diye sordu. Hüseyin Usta telefonu eline aldı, inceledi ve nazik bir tebessümle, “Elimden geleni yaparım, amca,” dedi.
Adam, bu telefonun onun için çok özel olduğunu, yıllar önce kaybettiği eşinin ona hediye ettiğini anlattı. Telefon artık çalışmıyordu, ama içindeki eski mesajlar ve fotoğraflar onun için paha biçilemezdi. Bu telefonun, eşinden geriye kalan son anılar olduğunu söyledi.
Hüseyin Usta, yaşlı adamın gözlerindeki hüznü ve derin duyguyu hissetti. Telefonun eskiliğine ve yıpranmışlığına rağmen, onu tamir etmeye karar verdi. Ancak telefonun durumu gerçekten de çok kötüydü; bataryası ölmüş, devre kartı neredeyse yanmıştı.
Günlerce uğraştıktan sonra, Hüseyin Usta nihayet telefonu çalıştırmayı başardı. Telefon açıldığında, ekranda eski, siyah-beyaz bir fotoğraf belirdi; yaşlı adamın gençlik yıllarında eşiyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafıydı bu. Hüseyin Usta, bu fotoğrafın ekranda görünmesiyle birlikte içinin ısındığını hissetti.