Benim gözlerim doldu. İlk defa biri, hele ki kocam, benim için böyle haykırıyordu.
Emine de araya girdi:
— “Abi, sen yanlış anladın. Biz sadece… şey…”
Damadım yumruğunu kapıya vurdu, tahta zangır zangır sallandı.
— “Kes sesini Emine! Ben yıllardır sizin huyunuzu bilirim ama susardım. Bugün gelinime ettiklerinizi gözümle gördüm, kulağımla duydum. Bir daha bu evde ona kimse yan gözle bakmayacak!”
Sultan kadın titredi, ama kolay kolay pes etmezdi. Yine diklendi:
— “Sen de karı sözüne bakıp anana mı karşı geliyorsun ha?”
Ama damadım bu sefer öyle bir söz etti ki, odadaki herkes sustu:
— “Benim anam bana can verdi, başımın tacıdır. Ama eşim de Allah’ın emanetidir, benim namusumdur. İkinize de sözüm olsun, kim gelinime kötülük ederse karşısında beni bulur!”
Ben dayanamayıp hıçkırdım. O an kocam yanıma geldi, ellerimden tuttu. Yüreğim ilk defa güven buldu.
Dışarıda davullar zurnalar hâlâ çalıyordu ama içeride fırtına kopuyordu. Sultan ile Emine’nin yüzü sararmış, bir köşeye sinmişlerdi.
Kocam bana dönüp usulca fısıldadı:
— “Korkma Zeynep. Bundan sonra ne derlerse desinler, ben yanındayım. Bizim yuvamızı kimse yıkamayacak.”
O an içimde öyle bir ferahlık oldu ki, sanki bütün zulüm perdesi kalktı.
Düğün bitti, o gece köyde herkes eğlendi, oynadı. Ama ertesi sabah köyün kahvesinde fısıltı dolaşmaya başladı:
“Damat, anasıyla görümcesini düğün günü susturmuş. Gelinin arkasında durmuş.”
Sultan kadın köyde kimsenin diline düşmekten korktu. Artık bana açıktan laf edemez oldu. Görümce Emine de yüzüme bakamaz hale geldi. İçten içe diş bilediler belki ama bilip de yapamadılar; çünkü kocamın sözleri daha kulaklarında çınlıyordu.
Ben ise her sabah Allah’a şükrettim. Düğün günümde açılan bu kara perdeyi, kocamın cesaretiyle yırtıp atmıştık. O gün anladım ki; bazen bir insanın kaderi tek bir anla değişirmiş.
Ve o an, kapının eşiğinde durmuş kocamın gür sesiyle başladı benim asıl mutluluğum…