“Oğlumun nişanlısının ailesiyle tanıştığımda gerçek yüzlerini görmek için yoksul numarası yaptım.” Bekâr bir baba olarak Murat’ı büyütmek kolay değildi. Bazen hata yaptım, bazen düşe kalka ilerledim. Ama tek bildiğim şuydu: Benim hayatım ona feda edilmişti. Murat öyle yumuşak kalpli, öyle saf bir çocuktu ki… Elimden ne geldiyse önüne serdim. Para da vardı, imkân da. Çok geçmeden kasabanın en çok konuşulan, en çok gıpta edilen çocuğu oldu. Ama bu ün, onun kalbinden ya da zekâsından değil, benim servetimden geliyordu. Yıllar geçti, Murat okumak için başka şehre gitti. Orada herkesten zenginliğini gizledi. Çünkü biliyordu, çıkar için yanına yaklaşanlar çok olacaktı. Kendini en fakir öğrenci gibi gösterdi. İşte o zaman Elif’le tanıştı. Çocuk, kızın gözlerinde öyle bir sevgi buldu ki, gönlünü tamamen kaptırdı. Üçüncü sınıfta dizlerinin üstüne çöktü, evlenme teklif etti. Elif “Evet” dedi. Ama iş, kızın ailesine gelince işte orada çatlak sesler yükseldi. Elif’in annesi Zeynep ve babası Faruk… Paranın gücünü bilen, varlıklı, soğuk bakışlı insanlardı. Kızlarının, bizim gibi “sıradan” bir aileye bağlanmasını istemiyorlardı. Yine de yüzlerine gülüp nezaket gösterdiler, ama içten içe itirazlarını saklamadılar. Derken Elif ısrarla çağırdı: “Yılbaşını bizimle kutlayın” dedi. Zeynep ve Faruk, mecburiyetten kabul etti. O anda içimde bir his belirdi. Onların gerçek yüzünü görmeliydim. O yüzden Murat’la konuştuk. Dedim ki: — Oğlum, bu sefer onlara biz rol yapalım. Bakalım nasıl tepki verecekler. En eski, yamalı kıyafetlerimizi giydik. Cepte beş kuruş yokmuş gibi otobüse bindik. Naragöz sahilindeki gösterişli evlerine doğru yol aldık. Ve işte… Bizi otobüs durağından aldıkları an, asıl oyun başladı.
Devamını okumak için diğer sayfaya gecebılırısnız
Misafirlik Başlıyor Otobüsten indik, üzerimizde yamalı mont, ayağımızda eski ayakkabılar. Faruk Bey’in siyah cipine binerken şoför bile yüzünü buruşturdu. İçimden “Tamam” dedim, “oyun başladı.” Murat, gözleriyle bana belli belirsiz işaret etti. Elif, hiçbir şeyin farkında değildi. Hâlâ gülümseyerek koluma girmişti. Villanın kapısından girince içerideki ihtişam gözlerimizi aldı. Kristal avizeler, mermer merdivenler, altın yaldızlı çerçeveler… Zeynep Hanım dudaklarının kenarını belli belirsiz kıvırdı. Öyle bir bakış attı ki, yıllardır kim bilir kaç kişiyi böyle süzerek küçümsemişti. — Hoş geldiniz, dedi. Sesi nazikti ama gözleri bambaşkaydı. Bizi salona aldılar. Masanın üzerinde çeşit çeşit atıştırmalık, kristal tabaklarda kuruyemişler… Ama bize uzatırken elleri titrer gibiydi. O an anladım: Yoksulluğu oynayan biz değil, gerçek yüzünü gizleyen onlardı. Çatlak Sesler Yemek hazır olunca uzun masaya geçtik. Elif heyecanla yanımıza oturdu. Faruk Bey söze girdi: — Murat, kızımıza olan sevgin belli. Ama evlilik öyle kolay değil. Gelecek var, sorumluluk var… Hani işin, gücün, evin? Murat, rolünü sürdürerek: — Efendim, okul bitince çalışmaya başlarım. Çok bir beklentim yok. Küçük bir ev, sade bir yaşam… Zeynep Hanım kaşlarını kaldırdı: — Küçük ev mi? Biz kızımızı fakirliğe teslim edemeyiz. O an Elif’in gözleri doldu. Annesine döndü: — Anne, biz birbirimizi seviyoruz. Siz neden böyle konuşuyorsunuz? Ama anne-baba geri adım atmadı. Faruk Bey: — Sevgiyle karın doymuyor kızım. Biz sana iyi bir hayat verdik, bundan sonra da öyle olmalı. Ben sabrettim, ses etmedim. Ama içimdeki baba yüreği kanıyordu. Murat’ın alnındaki damarı gördüm, öfkesini bastırmaya çalışıyordu. Maskelerin Düşmesi Tatlı faslına gelindiğinde, Zeynep Hanım bize dönüp alaylı bir gülümseme kondurdu: — Siz de takdir edersiniz ki, Murat’ın biraz daha gayret etmesi gerek. Yani, Elif’e hak ettiği hayatı sunabilecek mi, emin değiliz. İşte o an… Dayanamadım.
İçimde yıllardır biriktirdiğim her şey dilimden döküldü: — Hanımefendi, siz bize acıyorsunuz ama bilmezsiniz ki oğlumu ben tek başıma büyüttüm. Yeri geldi ekmeğimi bölüp yedim, yeri geldi cebimdeki son kuruşla ayakta tuttum. Murat, sizin sandığınızdan çok daha fazlasını hak ediyor. Faruk kaşlarını çattı, Zeynep öfkeyle kalktı. Tam o sırada Murat ceketinin cebinden küçük bir kutu çıkardı. Açtı. İçinde pırlanta bir yüzük, altına iliştirilmiş banka belgeleri… — Anne, baba, dedi. Ben bugüne kadar size fakir göründüm. Ama işte gerçek bu. Babam yıllarca çalışıp servet bıraktı. Ben de kendi çabamla yatırımlarımı yaptım. Hiçbir şeye muhtaç değilim. Ama tüm bunları gizledim. Çünkü sizin kızınız Elif’in kalbini parayla ölçmek istemedim. Salonda derin bir sessizlik oldu. Elif gözyaşları içinde Murat’a sarıldı. Zeynep’in yüzündeki renk attı, Faruk sandalyesinde geriye yaslandı. Son Darbe Ben masaya vurdum: — Gerçek yüzünüzü görmek için bu oyunu oynadık. Yoksulluğu hor gördünüz. Ama bilin ki, asıl fakirlik, kalpteki sevgisizliğin fakirliğidir. Elif titreyen sesiyle annesine baktı: — Eğer Murat’ı bu hâliyle kabul etmeyecekseniz, ben sizin kızınız olmaktan vazgeçerim. O an Zeynep’in gözleri kısıldı, dudakları titredi. Faruk, ilk kez başını önüne eğdi. Masadaki bütün ihtişam, birden sıradanlaştı. Ve ben, içimden dedim ki: “İşte asıl oyun şimdi bitti.”