{ }
Koğuş, yalnızca tıbbi makinelerin ritmik bip sesi ve duvarlara uzun gölgeler düşüren tek bir lambanın loş, titrek ışığıyla bölünen kasvetli bir sessizliğe bürünmüştü. Neredeyse üç aydır, hastane yatağında hareketsiz ve tepkisiz yatarak kendi bedeninin tutsağı olmuştu. Yanında sürekli varlığını sürdüren kocası, bu steril odayı bir sevgi ve umut sığınağına dönüştürmüştü. Her gün elini tutuyor, başını yastığına koyup cesaret ve özveri dolu sözler fısıldayarak, uyanıklığına tanık olan herkese sarsılmaz bir bağlılık tablosu çiziyordu.
Zaten samimi ve küçük olan oda, çaresiz bir şefkatle elini tutarak oturduğunda daha da daralmış gibiydi. Teni soğuk, parmakları gevşekti ama yine de sıcaklığını, hayatını hareketsiz bedenine aktarabilecekmiş gibi tutundu. Eğilip alnına nazik bir öpücük kondurdu; son aylarda sayısız kez tekrarladığı bir ritüeldi bu.
Nefesini tutarak kapıya yaslandı ve önündeki manzarayı anlamaya çalıştı. Adamın sözleri yumuşak olsa da uğursuz bir ima taşıyordu. Bir itiraf mıydı, bir vahiy miydi, yoksa uzun zamandır gömülü bir sır mıydı? Her ne ise, onu daha önceki umutsuzluğuyla taban tabana zıt bir enerjiyle sarsmış gibiydi. Ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözleri, şimdi hem yürek parçalayıcı hem de korkutucu bir yoğunlukla parlıyordu.
Dilipak'tan gündemi sallayan açıklama
Anne ve Oğlunu
Fatih Ürek'ten gelen haber sevenlerini gözyaşına boğdu