Sonra terapi başladı. İçimdeki karışık duyguları, travmayı, bastırılmış kimliğimi tek tek ortaya çıkardık. O kırmızı çamaşırla karışık olan suçluluğu, korkuyu, utancı – hepsini konuştum. Ağladım, yazdım, haykırdım.
Ve sonra, bir gün kendime baktım ve dedim ki:
“Ben hep bendim. O çocuk da bendim, bugün güçlü olan da benim. Utanma zamanı değil, iyileşme ve kendini sevme zamanı.”
Şimdi büyüdüm. İçimdeki o çocuk hâlâ benimle. Onu her sabah aynada selamlıyorum. O artık yalnız değil. Çünkü artık kendimi biliyorum. Kimseden saklamadan, korkmadan yaşayabiliyorum. Elbiselerim ne renk olursa olsun, sesim nasıl çıkarsa çıksın:
Ben değerliyim.
Ve bu hikâyeyi yazıyorum çünkü biliyorum ki… belki bir çocuk şu an o aynaya bakıyor ve kendini anlayamıyor. Belki bir yetişkin, çocukluğundaki yaraları hâlâ taşıyor.
Onlara söylemek istiyorum:
Saklama. Konuş. Korkma. Sesin duyulmayı hak ediyor. Çünkü sen, olduğun hâlinle yeterince güzelsin.